Avcılar Mutlu Son Hizmeti Ebru
Avcılar Mutlu Son
Yangında bir ağaç bomba şeklinde patladı: Upuzun sürüngen
bitkiler havaya fırladılar bir an için; can çekiştiler, sonrasında
düştüler gene. Bunu gören ufak oğlanlar bağrıştılar:
“Yılanlar! Yılanlar! Yılanlara bakın!”
Hiç kimse farkına varmadan güneş batıda iyice alçalmış,
denizin birkaç parmak üstünde kalmıştı. Alttan gelen kızıl bir
ışık, çocukların yüzüne vuruyordu. Domuzcuk, bir kayanın
üstüne yığıldı; iki eliyle sıkı sıkı sarıldı kayaya:
“Yüzünde bir kir olan… O minicik… Nerede… Nerede
şimdi. Onu göremiyorum diyorum size.”
Çocuklar, korkuyla birbirlerine baktılar. İnanmak
istemiyorlardı.
“O nerede şimdi?..”
Avcılar Mutlu Son
Ralph utanmış gibi mırıldandı:
“bir ihtimal geri dönmüştür oraya, şeye…”
Aşağılarda, dağın çocuklara düşman olan yamacında,
yangının davulları gümleyip duruyordu.
3
Kumsalda Kulübeler
Jack iki büklümdü. Yarışa adım atmak üzere olan bir koşucu
gibiydi. Burnu, nemli toprağa değdi değecek. Tepesindeki
ağaç gövdeleri ve bunlara sarılan sürüngen bitkiler, otuz ayak
yukarılarda, yeşil bir alacakaranlık içinde yok oluyorlardı.
Fundalık, çepeçevre sarmıştı Jack’ı. Domuzların buradan
geçtiğini gösteren bir iz yoktu hemen hemen. Kırılan bir dal, belki
de toprakta bir toynağın yarısının biçimi vardı ancak. Jack
çenesini göğsüne dayadı, onları mevzuşmaya zorlamak
istercesine, dik dik baktı bu izlere. Sonrasında ellerini toprağa
dayadı; böyle dört oturmadannde yürümenin rahatsızlığına
aldırmadan, bir köpek gibi beş yarda ilerleyip durdu. Orada
halka biçimini alan bir sürüngen nebat gaslıne ilişmişti. Bu
halkanın içinden atlayıp geçen domuzlar, sert kıllarını sürte
sürte, bitkinin bir boğumundan sarkan filizin altını
cilalamışlardı sanki.
Çömelen Jack, bir ipucu saydığı bu filize iyice yaklaştırdı
yüzünü; sonrasında ileriye, bitkiler arasındaki alacakaranlığa baktı.
Kızılımtrak sarı saçları, adaya ilk düştükleri sırada
olduğundan, hem bir fazlaca daha uzun, hem de daha açık renkti
şimdi. Çıplak sırtında bir yığın koyu çiller ve derisi soyulan
güneş yanıkları vardı. Sağ elinde tuttuğu, aşağı yukarı beş
ayak uzunluğunda ucu sivrilmiş sopayı yerde sürüklüyordu.
Bıçağının aslolanı olduğu kemerle beline tutturulan paramparça
bir şorttan başka bir şey yoktu üstünde. Gözlerini kapadı,
başını kaldırdı; burun deliklerini yana doğru açarak, ılık hava
akımından bilgi edinmek istercesine, hafifçe hafifçe içine çekti
havayı. Jack da, orman da hiç kıpırdamıyordu.
Sonunda
Son yorumlar